BİTLİS SOKAKLARINDA
Çok değil,
bundan en fazla 1-2 yıl kadar önce, Bitlis’te böyle bir bilimsel toplantı
yapılabileceğini kimse hayal bile edemezdi.
Bitlis
Eren Üniversitesi’nin koordinatörlüğünde, İstanbul Üniversitesi, Bitlis
Valiliği, Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı, Bitlis Belediye Başkanlığı, Taç Vakfı
ve Türkiye Mimarlar Odası Van Şubesi’nin katılımlarıyla VII. Uluslar arası Van
Gölü Havzası Uluslar arası sempozyumu
mükemmel bir organizasyonla gerçekleştirildi.
Tam
tamına, 89 akademisyen, araştırmacı, öğretim görvlisi, gazeteci ve yazarın
katıldığı, dört gün süren bu bilimsel toplantıda, gerek Bitlis’in, gerekse Van
Gölü Havzası’nın pek çok sorunu, geleceğe yönelik hedefleri, bilimsel bir
yaklaşımla masaya yatırılarak tüm yönleriyle mercek altına alındı.
Sempozyumun
ilk üç günü, Bitlis Eren Üniversitesi salonlarında, son günü Ahlat Kültür
Merkezi’nin yeni yapılan muhteşem salonunda gerçekleştirildi. Bu nedenle de,
Ülkenin çeşitli yerlerinden gelen akademik kadro, Ahlat’ın muhteşem Kültür
Merkezi binasını görmüş oldular. Bbölgenin gurur kaynağı olan bu merkez. Geniş
mekanlar, kütüphane, sergi salonu, konferans salonu büyüledi konukları.
Ahlat Kültür
Merkezi’nin yapılma önerisini, 90’lı yıllarda Ahlat Kültür Vakfı tarafından
gerçekleştirilen, “Ahlat Kültür Haftası” etkinliklerine katılan akademik heyet
tarafından Kültür Bakanlığı’na gönderilen ortak imzalı bir talep tutanağı
üzerine yapılmış olduğunun da altını çizmek gerekiyor.
Sempozsumun ardından, değerli dostum Sayın Dr.Yaşar
Kalafat Bey ile Bitlis sokaklarında gezelim diye, konakladığımız Şeyh Muhammed
Küfrevi dergahından yola çıktık. Sokakların bakımsızlığını konuşurken, bir anda
öğrencilik yıllarımızda, Naci Yılmaz, Mensur Tunç ve Cengiz Çiroğlu ile
birlikte kaldığımız evin önünden geçerken, evin harabeye dönmüş hali karşısında
üzüntümüzü dile gerirken, resmini çekmeye yeltendik. Karşı köşedeki bakkalın
önünde oturan iki kişi tedirgin oldular. Niye resim çekiyorsunuz dercesine seslerini yükselterek tepkilerini
belli etmeye çalıştılar. Yanlarına gelip durumu izah ettik. Bu kez ısrarla bir
çaylarını içmemizi istediler, teşekkür ederek ayrıldık.
Eski
Yıldız Sinemasının önünden Nur Caddesine doğru yürümeye başladık. Bitlis’in
eski halini Sayın Kalafat’a anlatmaya çalışırken, yanımıza yaklaşan bir
delikanlı, Bitlis’in eski ve ünlü kişi ve esnafı hakkında bizi bilgilendirdi.
Teşekkür ettik.
Eski
otobüs terminalinin yanından geçerken Paşa Hamamının önünde bir çocuğun elinde
bir olta ile akan Bitlis Deresi’nde balık tutmaya çalışıyordu, yaklaşarak
sorduk; Buradan balık çıkıyor mu ki? Yanıtı ilginçti; Evet Abi, dün 20 tane
tuttum. Bir dereye baktık, bir de çocuğa, bir daha dereye baktık. Deredeki
pislik karşısında, gözlerimize de duyduklarımıza da inanamadık. Eğer bu dere,
bu haliyle Bitlis insanına balık veriyorsa, kim bilir temizlendikten, şarıl
şarıl akmaya başladıktan sonra, daha
neler neler verir, Allah bilir. Çocuğa resmini çekip, gazeteye koyacağımıza
dair söz verdik, sözümüzü yerine getirdik.
İki yanına
arabaların park ettiği dar caddeden aşağıya doğru yürümeye başladık, bir süre
sonra eski tarihi Belediye Binası’nın önündeydik. Eski Şehir Kulübü ve
bitişiğindeki ünlü tüccar terziyi anlatmaya başladım Sayın Kalafat’a. Biraz daha
yürüyünce önümüze törehan Serdar çıktı, bizi çay içmeye davet etti. Zamanımızın
sınırlı olduğunu belirterek iznini isteyip ayrıldık.
Bir
dönemin ünlü ve bir çok kere konuğu olduğumuz, pek çok anımızın olduğu Hürriyet
Palas Oteli’nin terk edilmiş binasının önündeydik. Hemen önündeki, yaz
akşamlarında damında yattığımız Şafak Oteli ve onun altındaki Şafak Lokantası,
buranın sonradan Ankara’da ünlü bir kebapçı olan Nevzat’ın hayali gözlerimde
canlandı. Biraz aşağıda Şirin’in Lokantası, camisiz minare, eski sebze hali,
hemin önündeki Zülfikar Han ve kasaplar Pasajı, Ulucaminin yanı başındaki
buğday pazarı, bitişiğindeki dericiler çarşısı anılarımızda canlandı.
Zaman su
gibi akıp gidiyordu, Küfrevi Dergahı’nda sıkı bir kahvaltı yapmamıza karşın,
yorulmuş ve acıkmıştık. Büryancılardan birinin önündeki küçük bir alanda masaya
oturup büryan siparişi verdik. Bir Alman çift, yemeklerini yerken hissettikleri
hazzı dışarıya yansıtıyorlardı. Bu tablo bizi de mutlandırdı. Servis yapan
gencin içtenliği ve titizliğinden hoşnut kalmıştık. Dr.Kalafat, büryanın yağlı
kısmına fazlaca yönelince, aman dokunmasın diye uyarmak durumunda kaldık.
Geçmiş yıllarda yine böyle bir Bitlis ziyareti sırasında, aslen Bitlisli olup,
uzun süre ayrı kalan Prof.Dr.Hamza Zülfikar ile İrfan Cenkçi’nin
karşılaştıkları duruma düşmemesi için büryanın yağlı bölümlerinden uzak
durmasını önerdik.
Büryandan
sonra gelenek haline gelen çay içme görevimizi de eda ettikten sonra Bitlis’in
eski sebze ve meyve pazarını hızlı adımlarla geçip, Şerefhan Camisi’ne
yöneldik. Amacımız buradan da Alemdar Camisi’ne gitmekti.
Sokaktan
geçerken bazı eski ve harap olmuş tarihi binaların restore edilmekte
olduklarını gördük, ilgilendik, çalışanlarla sohbet ettik. Bu durum bizi
mutlandırıyordu, tarihi değerlere sahip çıkmak, onların gelecek kuşaklara
taşınması adına yapılan her çabayı kutsal buluyorduk.
Bir süre
sonra üzerindeki tabelasında “Harik
Üretim Merkezi” yazan binanın önündeydik. İlgimizi çekti, yüksek ve dik merdivenlerinin basamaklarını tırmanarak
çıktık. Genç bir kız elinde bir defterden harıl harıl bir şeyler okuyordu.
Dayanamayıp sorduk; Sahneye koyacakları bir oyunun hazırlıklarını yapmakta
olduğunu belirtti, rolünü ezberlemeye çalışıyormuş. Çok hoşumuza gitmişti. Hele
bir tiyatro oyununda bir genç kızın rol alması, geçmişle kıyaslanamayacak bir
gelişme olarak yüreğimize su serpiyordu. Bizim öğrencilik dönemimizde kız
arkadaşlarımızdan bu cesareti gösterebilen biri çıkmadığından, genellikle bu
tür rolleri erkek arkadaşlarınızdan biri üstlenirdi. Başarılı olup olmamak bir
yana, bir erkeğin kadın rolu oynaması başlı başına ilginç bir tablo ortaya
koymaya yetiyordu.
Harik
Üretim Merkezi’nden güzel duygularla ayrılmak üzereydik ki, gözümüz yeni
restore edilmiş olan binanın detaylarına ilişti. Gözlerimize inanamadık,
taşların arası oldukça açık, “ha düştü, ha düşecek” kabilinden ince bir levha
halindeki dolgu maddesi eyreti bir biçimde gözlerimizin önünde duruyordu. Bu
durumu görünce daha dikkatli gözlerle restore edilmiş olan bölümlere yöneldik.
Gördüğümüz manzara karşısında küçük dilimizi yutacaktık nerdeyse.. Restore
edilen bölümler Bitlis’in doğa koşullarına dayanamamış olmalı. Hiç de içaçıcı
değildi. Arkdaşım Dr.kalafat da bu duruma çok üzüldü.
Restore
konularında bildiri sunan akademisyen arkadaşlarımızın anlattıklarıyla,
gördüklerimiz birbiriyle örtüşmüyordu. İlk fırsatta bu durumu ilgililere
anlatmalıyız diye tutturdu Dr.Kalafat. Basbayağı restore edilmemiş, besbelli
restore edilmiş gibi yapılmış. Hiç olmazsa bundan sonraki restorasyon işlerinde
böyle bir gaflet yaşanmasın diyorduk. Durumu öncelikle Valiliğe bildirelim diye
kararlaştırdık.
Buradan
ayrıldıktan sonra Alemdar Cami önüne gelmiştik. Bizi buraya, cami haziresinde
yatmakta olan sahabeden şahısların etrafında
oluşan inançlar yönlendirmişti. Bu mekan ile ilgili Sempozyumda
dinlediğimiz bildirinin gerçekliğini gözlemek için gelmiştik. Sahabe
mezarlarının dışında son yirmi yıl içinde buraya yasal olmayan definler yapılmıştı.
Tarihi doku ile bu kabirler uyum sağlayamamıştı. Burada halk inançları ile
ilgili bazı gözlemlerimiz de oldu. Ancak görüştüğümüz ilgililer bizden ve
sorduğumuz sorulardan rahatsız
olmuşlardı. Gergin ve kuşkulu idiler.
Cami
imamının yanında genç bir delikanlı vardı, bizi bir hayli sorguya çekti. Bir
türlü ikna olmuyordu, belli ki o da tedirgin olmuştu. O na kartımı verdim ve
Bitlisli olduğumu söyledim, bakışları hala ikna olmadığını söylüyordu. Bu genç
bizi test etmek için, oradan ayrılışımızın hemen ertesinde e-posta ile uzunca
bir ihtiyaç listesi gönderdi. Bu listede onlarca kitap, bir diz üstü bilgisayar
vardı. Eğer bunları kendisine gönderirsek roman yazacağını belirtiyordu. Yanıt
vermeyince telefonla aramaya başladı, ısrarla ihtiyaçlarının karşılanmasını
istiyordu. Dakikalarca konuşarak kendisini ikna etmeye çalıştım.
Bak
sevgili kardeşim, ben de senin gibi Bitlis’ten yokluklar içinde geldim. Hiç
kimseden yardım ve destek almadan, kendi çabamla okudum, meslek sahibi oldum.
45 yıla yakın bir süre Devletime hizmet ettikten sonra, doğduğum topraklara
döndüm, acaba bundan sonra ne gibi bir katkım olur diye buralarda gözlem
yapıyorum. Sen de yapabiliyorsan öyle yap, bu olursa şunu yapacağım, şöyle
olursa böyle yapacağım gibi sözlerle inandırıcı olamazsın. Ama sen, ben bunu
yaptım diye ortaya çıkarsan, yaptıklarınla orantılı olarak destek de bulabilir
yardım da görebilirsin. Hayaller, varsayımlar değil, gerçekler insanları ikna
eder. Uzun konuşmaların ardından bana
yapacakları yerine yaptıklarını göndereceği konusunda anlaşmaya vardık:
Alemdar
Cami görüşmesinden sonra biraz ilerideki çay ocağında oturduk, çaylarımızı
yudumlarken, Bitlisli bir arkadaşımızı gördük. Bizi sıcak karşıladı, yakınlık
gösterdi, çay paramızı ödedi, yemeğe davet etti. Teşekkür ettik, madem yemeğe
gelmiyorsunuz, o zaman ben de sizi Şeribey Tepesi’ne çıkarayım dedi, bunu
sevinçle karşıladık. Biraz bekledik, gidip arabasını aldı geldi. Şeribey
Tepesine doğru yola koyulduk. Tam oraya gelmek üzereyken yol çalışması yapıldığını gördük. Başbakan’ın
Bitlis’e gelme olasılığına karşı ilgililer Şeribey Tepesi’nin yolunu
yapıyorlardı. Çalışmaların arasından
zorlukla tepeye varabildik.
Karşımızda
muhteşem bir manzara vardı, resimler çektik, ileri boyuttaki çevre kirliliğini
üzülerek izledik. Ancak Başbakan’ın Bitlis’e gelecek olmasının bu çevre
kirliliğinin giderilmesine bir parça da
olsa bir katkı sağlayacağı umuduna kapıldık.
Güzel
manzarayı seyrettikten sonra tekrar çarşıya döndük. Dr. Kalafat’ı, Bitlis’ten
ayrılmadan önce birer porsiyon büryan yemeye ikna edemedim. Muş Hava Alanından
kalkacak olan uçağımız saat 14.00’te havalanacaktı, saat 13.00’te Bitlis’ten
Tatvan’a hareket ettik, Tatvan’dan da uçak yolcuları vardı, ancak sayıları
fazla olduğu için Havaş’ın aracına sığmadılar. İlgili firma yeni bir araç
tahsis etmeye çalıştı, epey bir zaman kaybı oldu. Sonunda bir araç bulundu,
kimi yolcuları uçağa yetişememe endişesi
sardı, gerilimli bir ortamda Tatvan’dan hareket ettik.
Güroymak’ta
aracın şoförü kenara çekip durdu,
nedenini sorduğumuzda, ikinci aracın gelmediğini ve onu beklememiz gerektiğini
söyledi. Yaklaşık 20 dakika bekledik gelen olmadı. Yolcuuların itirazları
üzerine kaptan dayanamadı ve yeniden yola koyulduk.
Dr.
Kalafat’ın gözlemlerine göre, Havaş araçları Kars’ta olduğu gibi burada da
yolculara bilet kesmemişlerdi. Ayrıca ayakta yolcu almaları da dikatimizi
çekmişti. Dr.Kalafat da ben de iki Doğulu insan olarak bu durumdan üzüntü
duyduk.
Kazasız
belasız uçağa yetiştik ve alimen Ankara’ya döndük.
Bitlisi de
içine alan Van Gölü Havzası’nda güzel şeyler de oluyor. Bölge akademisyenleri
araştırmacılarla birlikte, bölge dışından meslektaşları ile her yıl, Van Gölü
Havzası, Ağrı Dağı ve Çevresi gibi adlarla Valilikler, Yerel Yönetimler, Üniversiteler ve Sivil
Toplum kuruluşlarının da desteğini alarak, kültürel etkinlikler düzenliyorlar.
Bitlis’te yapılan restorasyon çalışmaları da bu uygulamaların bir
parçasıdır. Bitlisli işadamlarının
Bitlis için hiçbir özveriden kaçınmadıklarını gururla gözledik.